Muhtaç ya da bağımlı olduklarımızın biçimlendirdikleri hayatlarımıza ‘‘benim’’ diyebilir miyiz? Komutla, telkinle idare edildik; yaşamlarımız başkalarınca düzenlendi, en özgür olanımız bile yolunu bütünüyle kendisi seçememiş; ona bağışlanan kadarıyla yetinmiştir. Oysa bunun ötesine çıkabilmek ve bağışlanan yerine bağışlanmayanı alabilmek; özgürlük diye buna derim. Özgürlükle mutlu olur muyduk bilemiyorum, ancak muhtemelen mutsuzluklarımız anlamlaşırdı. Sayısız engel tanrı eliyle koyulmuş önümüze, birinden yakayı sıyırsak hemen öbürüne takılıyoruz; acaba kör olası tanrı gülüyor mu halimize? Nereye yönelsek binbir güçlük, hayatta kolay olan yalnızca ölümken, insan ona varmaya korkuyor; çünkü bir sisin ardında saklanmış ve bu belirsizlik ürkütücü. Doğmuş olmak bir alamet, betimlenmeyen yorgunluğun alameti… olanlardan ve olacaklardan koparak, sonsuza dek dinlenmeye çekilmenin çekiciliği tanrıyı kıskandırır; ölemediği için tanrıya acıyorum. İnsan, kurtarıcısızlığının bilincine erince olmaklığının cefasını anlamaya başlar: tanrısızsak neden varız? Yük eşit dağıtılmamıştır; tefekkür bakımından istidatlı kimsenin omuzlarına daha fazla ağırlık biner; yalnızca tek kademeli düşünenler huzur diyarında ikamet edebilirler.
Bir yanıt yazın